Koruyucu aile olmak, beraberinde büyük sorumluluklar da getiriyor elbet, nasıl ki dünyaya bir çocuk getirdiğinizde sorumluluklarınız artıyor ise aslında pek de farkı yok. Nasıl ki dünyaya bir çocuk getirdiğinizde düzeniniz değişiyor ise yine aslında pek de farkı yok. Dünyanıza bir çocuk daha geliyor çünkü. Sadece tanımadığınız ve bazı alışkanlıkları, geçmişte öğrendikleri, deneyimleri ve belki bir takım rahatsızlıkları olan bir birey daha katılan ailenizde, geçmişine hakim olamadığınız yavruya öğretecek çok şeyiniz oluyor. Bazen tüm gün anlatarak geçiyor. Tatlı tatlı anlatarak, kırmadan, üzmeden. İşte en hassas noktalardan biri de bu. Öncesini kötüleyip, yanlış öğrenmişsin hissi yaratmadan yumuşak geçişlerle olması gerekiyor bu uyum sürecinin. Ve kabul ediyorum ki ebeveynler için biraz yorucu olabiliyor. Nasıl ki yeni doğan bebeğinizde tüm gece uyumadan oturup, emzirmekten yoruluyorsanız, pek de farkı yok. Bu bakış açısıyla bakıp, çok yorulduğum ilk bir senelerini düşünüyorum, “demek ki normal” diyorum. Daha başka bir yorgunluk belki ama normal. Tabii ki üç çocuklu hayat yorucu, ne bekliyorduk?

En çok da ruhen yorgunluk zor geliyor. Çünkü avucunuza yaralı bir kuş konmuş , tedavi etmeniz, uçması için cesaretlendirmeniz, güvenli bir şekilde uçurmanız gerekli. Bu kuş bir de bebek değilse

e o zaman sizden önceki hayatında kaç yıl varsa o kadar geri sarmanız lazım bazen. Mesela kızıma önce yaşına uygun kitaplar almıştım okusun diye. Ama baktım ki yaş her zaman bir ölçüt değil. Gördüm ki daha önceden kitap okuma ve anlama alışkanlığı gelişmemiş. Ne yaptık? 3-4 yaş hikaye kitaplarına döndük. Ben okudum önce, o dinledi, sonra okuduğumuzdan ne anladığımızı anlattım. Daha sonra ondan okumasını istedim ve bana anlatmasını sağladım. Günden güne, geçmişten günümüze yol almış olduk. Aylarca sürdü. Uzman değilim, doğrusu da budur demiyorum ama bizde işe yaradı. 

Öz güven eksikliği, bizi kaybedecek olma ihtimali düşüncesi ve akademik geri kalmışlık, kendi ailesine duyulan özlemin yanı sıra, bizi de çok sevmesi…

“Keşke bu mahallede yaşasaydık önceden, siz de bize çok yakın olsaydınız. Siz de ailem olsaydınız, hiç ayrılmasaydık”. “Seni de annem kadar çok seviyorum biliyor musun anne?” “Biz şunları, bunları yapar çok eğlenirdik anne biliyor musun?” “Biz şunları yerdik ben çok severdim biliyor musun anne” 

Ve yazamayacağım bir sürü geçmiş, umut, hasret, öfke, mutluluk, anı, özlem cümlesi. En çok yoran da bu duygusal çalkantılar aslında. Yorum yapmadan dinleyebilmek, iyiye güzele yönlendirebilmek, cesaretlendirebilmek ve güven verebilmek.

Güven verirken güvenebilmek de ayrıca… Yalanın kötü bir şey olduğunu, bir kaç yakalanan yalan ile bunun hiç güzel olmadığını ve yapılmaması gerektiğini anlatmak. Çok kötü bir şey yapsa bile bunu mutlaka söylemesi gerektiğini yoksa onu koruyamayacağımız konusunda örnekler vermek. Bolca örnek vermek, hayatta her şeyden örnek vermek, en önemlisi de davranışlarımız ile örnek olmak.

Evet, bazen yorucu… Ama büyük oğluma 6, küçük oğluma da 3 yıldır neler anlattığımı, okuduğumu, oynadığımı düşününce bunları hızlandırılmış olarak yapıyor olmaktan başka pek bir farkı yok.

Biz yetişkinler belki de bazen, ailemize yeni katılan yavrularımızdan çok yüksek performanslar bekliyoruz. Nasıl ki doğum yapıp hastaneden eve döndükten sonra bebeğimiz ilk üç ayda yürüyemiyorsa işte aslında pek de farkı yok. Sabır, her zaman sabır gerekli. Belki yavrumuz yürüyerek, konuşarak, koşarak geldi ailemize ama bilmeliyiz ki derinlerde çok daha önemli eksiklikleri var. Bu şekilde düşünüp, bu doğrultuda yol almak benim de ruhuma iyi geliyor. Ve evet, bazen tepemin tası da atıyor. Üç çocuklu hayat yorucu, ne bekliyorduk ki?

Sevgi her şeyin ilacı.  Güzel kızımın da bana öğrettiği, öğreteceği çok şey var… Kocaman görünen, minik kuşlar, bir gün güvenle uçacaklar 🙂