Bu yazıyı Poyraz’ın koliği yeni bittiğinde yazmıştım 🙂

Anne olmak… nasıl yane anne olmak mı… vay beeee anne olmak… kim ben miiiiii….

Çift çizgiyi gördüğün an başlayan sonsuz bir serüven…

Tarifsiz…

Hamile olduğunu öğrendiğin gün düşünmek için çooook geç olduğunu farkedersin…Artık yapılması gereken çok daha başka, çok daha acayip işler, düşünceler, hayaller vardır. Cinsiyeti ne olacak??? Sağlıklı olsun da (yalannnnn…içten içe erkek bebek isteği)… Ve daima hissedilenin gerçek olması, ultrasona gerek olmadan zaten annenin bunu bilmesi…

Bir sürü test…Test sonuçlarını bekleme…Niye aramıyorlar diye ufak ufak endişelenme…Sonra kocaman bir ohhh beeeee….

Bu gün ne yemeliyim…bebişeme yarasın….annesi çok kilo almasın…yoga…ve alınan 26 kilocuk…

Odası şöyle olsun…yok yok böyle olsun…İkea…İkea…evet evet İkea olsun…Torba torba koli koli…

Sezaryen mi? Normal mi? Etrafında sürekli anlatılan doğum hikayeleri…Ambole olan beyin… Sonunda seçimini kendi yapan, sezaryeni seçen, karnında oturmuş dönmeyen bebeğin…

Büyük gün… En büyük gün…Artık hiçbirşeyin eskisi gibi olmayacağı o gün, ne de güzel bir gün… Biraz heyecan, biraz merak, biraz yüzüstü yatabilme hayalleri :)) Babayla ameliyata girmek…Veeee aileye katılan sarışın bir bebek…Nasıl yaniiii… Hani kara birşey olacaktı…Sarı mı gerçekten??? Ameliyathanede sarışın bebişle tanışma…Dimdik sarı saçlarınla “Hoşgeldin Poyraz bebek”

İşte ogün Poyraz bize dediki “hadi leyyynnn ordan, doğum şekli mi de ben seçerim, tipimideeeee”…Saygıyla eğiliyoruz…

Eve geliş…Eve üç kişi geliş…Poyrazdan korkan Hurşit… Hurşitten korkan aile büyükleri… Gür sesiyle ağlayan Poyraz…Ağrıyan dikişler… Sırıtık suratlar…Mutluluk…Kocaman bir mutluluk… İlk onbeş gün herşey normal iken, (normal derken öyle sizin bildiğiniz normal değil, bebekli normal) onbeşinci gün başlayan ağlama krizleri…Çaresiz kalmalar…İç parçalanmaları… Mosmor bir Poyraz…Bebeğini susturmaya çalışan anne, baba, aile büyükleri…Bebeğini sevemeyen anne-baba…Noluyo lan…Anammmm….Hayırrrr….İnfantil Kolik….Neeee… Kolik…”3 ay böyle sürecek, siz sabredeceksiniz…” Ne diyorsun doktor amca…

İşte herşeyin tepetaklak olmaya başladığı o an…Hergün, her dakika…ağlayış, haykırış, katılarak-bağırarak… SABIR…Uydurulan acayip ninniler…Saatlerce söylenen uydurulan acayip ninniler…Aylarca söylenen uydurulan acayip ninniler…Anneden ninni çalan uyanık baba…Evde sürekli aspratör sesi, açık musluktan su sesi, ninni sesi, Poyraz’ın sesi…Kaçan, saklanan Hurşit…SABIR…

Sallanan yatak…İkinci sallanan yatak…Çingene salıncağı…Titreşimli ana kucağı…Üçüncü sallanan yatak…SABIR…Dışarı adım atamayan anne… duş alamayan anne… yemek yiyemeyen anne… Destek kuvvet baba… Sürekli ağlayan Poyraz…SABIR… Ve geçmeyecek sandığın geride kalan üç ay… Bitmeyen Kolik…SABIR…

Çekirdek aile olmak, tv karşısında çekirdek çıtlamaya benzemez…Emek ister, sabır ister…Poyraz bir güler, geçen üç ay unutulur…herşey unutulur… Yanımda Poyraz’ım olsun yeter…