“Bakın benim de fotoğrafım var” bu cümle ilk duyduğumda çok içimi acıttı. Biyolojik oğullarımın bin tane fotoğrafı var, evin çeşitli yerlerinde asılı, takılı olan. Özellikle asılmasa da, beğenmişiz koymuşuz buzdolabına, raflara mesela. Hayatın genel akışı bu.

Kızımız ailemize katılacağı zaman yuvada çektiğim fotoğrafını basıp çerçeveye koymuştum, onun da fotoğrafı olsun, kendisini iyi ve ait hissetsin diye. Ama tabii ki evimizde bir tane bile bebeklik fotoğrafı yok. Bu çok üzücü. Hatıraların da geçmiş hayatla birlikte yok olması, hatta belki de bazen hiç hatıran olmaması. Geçmişinle kuracağın köprülerde, ayakların dengesizce sallanması ve hatta o bağlantıyı hiç kuramama.

Çok güçlü duran, çok kırılgan çocuklar bizim çocuklarımız. İçleri, duyguları enkazlar ile dolu. Henüz toparlanamayan döküntüler üzerine sürekli eklenen yığınlar ve en alttakine artık ulaşamama.. Mutlu görünen, içi belki de kan ağlayan. Yaptığınız en ufak, sizin için normal olan bir davranışta aslında yavrunun ne kadar da ince hesaplar yapıp, nelere takıldığını görmek bazen yetişkin halimle beni yaralıyor.

Geçen gün yatağımın üstünde raflara çocuklarımın fotoğraflarını koydum, kızımın bebekken bizimle fotoğrafı olmadığı için yazdan kalan fotoğrafını koydum. Oğlanlar fotoğrafları gördüklerinde sadece “güzel olmuş anne” derken, kızım ise “bakın benim de fotoğrafım var” dedi. Ben, tabii ki senin de olacak vs gibi olayı normalleştirirken içim yandı.

İçim yanıyor bazen evet. Çaktırmıyorum, normal davranıyorum, bazen aslında normalde koymayacağım kurallar koyup, bazen de normal de olmayacak kadar esniyorum ama çoğu zaman içim yanıyor. Bu yangın, kalbimde, beynimde, yaşadığım tüm deneyimlerde ve bildiklerimde… Bildiğimi sandığım kendimce ebeveynliğimde…