Çocuklar için çıktığımız yolda karşılaştık biz Ayşe abla ile… Önce biraz çekindim, her gün bir Bakanlık Müşaviri ile oturup konuşmuyorum neticede. Ama sonra bol kahkaha ve en doğal halimiz ile devam etti muhabbetimiz. Bakın abla demeye bile başladım.

Benim için çok değerli olan bu yazıyı Anneler Günü’ne saklamıştım ama öyle yoğundum ki araya sıkıştırmak istemedim. Rahat bir vakit bulup da paylaşamadım. Ama geç olsun, güç olmasın! Siz anneler günü niyetine okuyuverin bir zahmet…

Kendisine Mihrimah’ın annesi diyor ve aslında bunu tercih ediyor… Ayşe Pehlivan, iki yıldır Aile Bakanlığı Müşaviri olarak görev yapıyor. 2 kitabı yayınlandı; Benleşen Sızı ve Gelmeyeceksin Diye…

Mihrimah’ın annesi vakti oldukça buradan size yazacak ve ben de çok mutlu olacağım.  🙂

Herkese merhabalar diyerek başlamak, sizin farkınızdayım, sizi önemsiyorum, siz dediğimde akıp giden zamanı, yüreğinizdekileri, aklınızdakileri, hayallerinizdekileri kast ediyorum…

Bilemem ne kadar sürer yolculuk lakin Nihal’i tanıyarak büyüyen bir yürekle yazıyorum. Yazarak yaşayan bir insanım ben, yüreğim yazarken nefes alıyor… Haydi biraz daha açalım konuyu, yazarak yaşıyorum, bazen kağıda, bazen aklıma, bazen deftere, bazen kalem, bazen klavye bazen de düşlerimle… İnsan olmanın gereğidir ümit, korku, heyecan… Ama işte tüm bunlar için ihtiyacımız olan en temel şey sevgi… Sevgi mayasıyla buluşmayan sohbetlerin tadı yoktur, sevgi mayasına bulanmayan sözlerin, gözlerin, gönüllerin varlığı da yavandır…

Sevgi katıktır denir, katıktan öte mayadır bence… Demdir, dem o dem ki, söze gelir sevda, işte olmaya çalışmanın yolundaki selamettir, huzurdur, güvendir…

Beni anlatayım diyecektim, baktım anlatmak kolay da anlamak zor beni. Hala ben bile bana şaşırırken ki, kendimi tanıyalı bi-hayli zaman oldu. En anlaşılır halimle çocukların gözüyle bakıyorum dünyaya, onların yanından, onların yüreğinde konaklıyorum benim sarayım oralar… Onların sözünde varsam tarihim diyorum unutmaya aday olsalar da, benim talihim diyorum çocuk canların bana dostum Ayşe feryadlarına…

Abartılıyım sanıyorlar oysa hislerimin öyle azını söylüyorum ki. Sevdaya davaya dönüşmüş sevdanın tarifinde nedir ki çok… Ne azdır ki, abartmaya yer kalsın…

İşte anneler günü, haydi tarif edelim anneyi, ne bileyim bu lugatın en güçlü kelimesi, anayasa, anayol, anakara, ana konu, ana mesele… İşte bu kadar çokken tarifte nasıl olur da abartı yapabilirim, ben o denli büyüyemedim.

Ahhh işte temel soru, niye buraya da yazıyorum. Boşluk doldurmak için değil elbet. Sancım var, acım var, özlemim, ümidim, korkum, hayalim var benim birçokları gibi lakin farkım şudur ki, ben özlem kervanında kervan başıyım benim gibi olanlarla… Ben anne olamadım bu dünyada… Başlamadan biten planlarım var benim, gerçekleşmeyecek hayallerim, bu yoklukla baş etmekte zorlanırım diye düşündüğüm korkularım var benim, endişelerim… Çocuklara geç kalmaktan korkan bir yanım var ki, orada atar sanki canım…

Bir durum daha, bana anne denilemedi tamam da, ben de anne dediğimde cevap veremiyor annem, zira gitti öteki dünyaya…

Sonra mı? Koruyucu Aile konusunda başladım bilmem hangi zamanda çalışmaya, karşılaştım öyle canlarla, güç katkılar, yol oldular, tarif oldular, tarihe imza attılar, müteşekkirim onlara…

Bir dahaki yazı da görüşme umuduyla… Umut bende en çok olan duygu galiba…

Mihrimahın Annesi