Herkes Kadar Anneyim

Tahta Bisiklet…

Reklamlar

Ne zamandır aklımda ve bir türlü yazamamıştım. İnsanları kılık kıyafetlerinin markası, yaptıkları iş, yaşadıkları ev, anne babalarının işleri, anne babalarının maddi durumları, sahip oldukları ya da olamadıkları araba vs. gibi konularla belli bir kategoriye koyup, onlarla o derece samimi olan samimiyetsizlere çok kıl oluyorum. Bu arada kimse bana bir şey yapmadı, ondan yazmıyorum bunu, gördüğüm gözlemlediğim bu insan tipleri beni çok rahatsız eder oldu son zamanlarda. Ve düşündüm de artık sizin zamanınız geçti. Bitti. Artık bu davranış şekli moda değil. Şimdi sadeleşme, netleşme, geri dönüşüm, boşa israf yerine, olmayana yardım etme, bir ayakkabı ile mevsim geçirme, bez çanta kullanma zamanı.

Şimdi biraz kendimden bahsedeceğim, eğer beni kafanızda yerleştirdiğiniz yere uymazsam, çıkarın atın diye… Çünkü gerçekten devir sadeleşme devri. Ve kafamı kurcalayacak gereksiz hiç bir şeyi bünyemde barındırmıyorum yaklaşık dört senedir. Ve daha da sadeleşme niyetindeyim.

Ailemden bahsedeyim; babam tır şoförü emeklisi… İlkokuldan sonra çok istese de babası okutmamış ve ayakkabıcı dükkanlarında çalıştırmış. Çocukluğunu hiç yaşayamamış. Mesela kendisine tahtadan oyarak, yontarak bisiklet yapmış taaaaa küçücük çocukken. Ama babasından gizli, (atar diye) asla ona göstermeden binmiş, mahalledeki çocukları bindirmiş. Düşünsenize şuan çocuğumuz tahtayı kesip biçerek her yeri tahtadan olan dört tekerlekli bisiklet yapsa ona “dahi” der o bisiklet fotoğrafını her yerde paylaşırdık. Neyse, babamın içinde çok büyük yaradır severken ve başarabilecekken okula devam edememek. Ne yapsın adam? Şimdi babam tır şoförü emeklisi diye beni “aaaaaa babası zengin değilmiş” sınıfına koyacaksanız hadi yolunuz açık olsun.

İşte zamanla o iş bu iş derken annemle evlenmiş, sürekli Avrupa’ya gidip, gelip ayda iki kere eşini, çocuklarını görerek ömrü geçmiş. Biz neredeyse babam olmadan büyüdük. Ve o zamanlar, ilişkimiz pek gelişemedi diyebilirim. Babama acıyın diye değil ama işte insan bazen elinde olmadan bir durum içerisinde oluyor ve elinden gelenin en iyisini yapmaya çabalıyor. Elinden gelenin en iyisini yapmaya çabalayan insanlara ne yapıyorlarsa yapsınlar saygı duyun!

Annem de aynı şekilde, fiziksel olarak gelişince, genç kız görüntüsü olunca hemen okuldan alınmış. O da kendini ev işlerinde geliştirmiş.

Biz hiç yokluk çekmeden büyüdük, o zamanlar belki şartları eşitlemek daha basitti ya da bu kadar uçurumlar yoktu kazançlar arası. Her zaman tertemiz, pirüpak çocuklar olduk. Çocuk kıyafetleri Nişantaşı, Osmanbey’ den alınırdı o zamanlar, annem de öyle yapardı. Ama bu, hava atma sebebi değildi, normaldi. Her zaman olmayana yardım edilirdi. Alt komşumuzun çocukları çikolata, muz alamıyorsa paket paket onlara da verilirdi. Biz dürüst çocuklar olarak büyütüldük en önemlisi de oydu belki. Bu içimdeki yardım, olmayanın elinden tutma isteği sanırım taaaaa o zamanlardan temeli atılmış empati duygusunun eseri…

Şimdi ben de çocuklarıma sevgiyi, dürüstlüğü, yardım etmeye açık olmayı öğretip, tüm paramla onlara unutmayacakları deneyimler yaşatmaya çalışıyorum. Belki onlara evler, arsalar bırakamayacağız ama bizi düşündüklerinde yüzlerinde hep bir tebessüm olacak. Yurt dışı, bir çok yeri görmüş olacaklar. Belki, oralarda en iyi otellerde kalmasalar da tüm sokaklarını yürümüş olacaklar. Ben mesela çocukluğumu düşündüğümde babamın bana getirdiği konuşan bebekler yerine, ailece gittiğimiz deniz ve piknikleri hatırlıyorum.

Nereden nerelere geldik, kendimi durduramıyorum 🙂 Diyeceğim o dur ki; hayatta en değerli şey iyi insan olabilmek.  Onu koruyabilen, kendini geliştiren, oturup konuştuğunuzda mutlu olacağınız, size değer katan, vakit geçirmenin keyifli olduğu insanları sevin ve koruyun. Para, çanta, ayakkabı bu gün var yarın yok…

Son olarak Sezen Aksu’dan sizlere gelsin. Beni Kategorize Etme! Benimle oynama. Yaftayı yapıştırıp bana isim koyma…

 

Reklamlar

Reklamlar